KAPUZINERBERG

| 22 Temmuz 2010 Perşembe



Kapuzinerberg. Salzburg şehrinin ortasında yükselen 640 metrelik bir kütle burası. Kentin en yüksek yükseltisidir.








Bu dağın diğerlerinden farkı, aniden yükseliyor olması. Diğer dağlara nazaran kesin ve ıssız bir duruşu var. Şehrin tam ortasında ama sayfiye. Zira ortaçağdan kalma ana kaleyi koruma amaçlı bir çok savunma kulesi bulunuyor.



Şehrin merkezinden başlıyor yolculuğumuz. Merkezi meydanlardan birinden ara sokağa geçerken iyi bir soluklanın zira virajlar, yüksek basamaklar ve güzel bir manzara bizi bekliyor.



Merdiven kenarlarında soluklanma merkezleri.



Bıktıcı basamakların bir kademesini aştığınızda Capuchin Manastırı ve birinci geniş seyir terasına rastlıyorsunuz.






Manastır yolu üzerinde ve manastırın duvarları içerisinde ortaçağ sanatçıları tarafında yapılan, incilden sahnelerin canlandırıldığı heykelleri görüyorsunuz.


Ayrıca manastırın hemen yanıbaşında üç büyük heykel ve çarmıh karşılıyor sizi.



Stefan Zweig Salzburg'da yaklaşık 20 yıl yaşadı. Kapuzinerberg'in yamacındaki villasında geçirdiği yıllar, Zweig'ın en verimli yıllarıdır. Kapuziner yokuşu, 5 numaradaki villayı, Friderike ile evli olduğu yıllarda satın aldı. Salzburg'da geçirdiği yıllardır Zweig'ı edebiyatta doruğa tırmandırdı, en güzel eserlerini, kente ve Salzach'a yukardan bakan iki katlı, ağaçlar arasına gizlenmiş villada yazdı. Kısa sürede ünlü insanlarla dostluk kurdu, onları sık sık Salzburg'da konuk etti. Romain Rolland, Thomas Mann, H.G. Wells, Hugo von Hoffmannstahl, James Joyce, Franz Werfel, Paul Valery, Arthur Schnitzler, Ravel, Toscanini ve Richard Strauss, Zweig'in konuğu oldu.



Sakinliğin ve doğanın tamamiyle başladığı yer. Felix kapısı.


Ormanın hemen girişinde şehrin sembolüne rastlamak sizi şaşırtmamalı.


Yeşile fırça darbeleri vuran güneş ve Kapuzinerbergin sessiz doğası.



Yolculuğumuzun bundan sonrası tamemen ormanın içinde geçiyor.
Doğal olarak dikkatiniz yola, taşa, toğrağa ve ağaca veriyorsunuz.
İşte bu anlardan birinde yakaladığım kare, böyle şeyler sadece bizde olmuyormuş dedirtiyor insana :)



Yer yer rastlayabileceğiniz kuş evleri.



Salzburg' ta ilginç bir su geleneği var. Ama sadece seyirden ibaret değil. İçebiliyorsunuz da. Ve gayet leziz. Avusturyalılar Avrupanın en güzel suyuna sahip olduklarını iddia ediyorlar. Denemek için tüm Avrupayı gezmek lazım. Denemesi bedava diyemiyeceğim :)



Zirveye giden yoldaki son dönemeç. Köşeden sızan ışık sizi gerçekten mutlu ediyor. Çünkü gerçekten yoruşuyorsunuz bu tırmanışta.



Yorgunluğa değecek bir manzara: Salzach ve Gün Batımı.



Manzaranın haricinde bir de FRANZISKISCHLÖSSL adında eski bir kalecik var zirvede. Bu kale adı üstünde Fransiskan'larınmış. Ve burada yaşıyorlarmış. Kentin efsanevi yöneticisi Arbişop Paris Lodron Fransiskanlarla 30 yıl savaşları döneminde barış imzalamış ve o zamandan beri av evi olarak kullanılıyormuş. Şimdi ise dindar rahiplerin kafa çekme mekanı olmuş.


İşte kanıtı :)



Ve kısa bir özet.
Ama burada zirveye kadar olan yolu seyrediyorsunuz. Arka yoldan devam ederek aşağı inerseniz orman içinden uçuruma paralel patikadan gitmelisiniz ki ben öyle yaptım.
Akşamın yaklaşmasından mı diyeyim, yollardaki uçurumlardan mı yoksa etrafın tenhalığında mı bilmiyorum baya tedirgin oldum dönüş yolunda. Ve makinemi çantasına koyup hızlıca inmeye baktım sadece. O yüzden dönüş yolunun fotoğrafı yok maalesef:)
Ama varış noktasının bir tane var.

1 yorum:

Adsız dedi ki...

I love your perspectives on the trails and stairways. It feels like I am there.

Kelly

Yorum Gönder

Her yorum bir fikri her fikir bir insanı belirtir. Tüm insanları seviyorum :)
(Eğer yorum yazamıyorum diyorsanız Yorumlama Biçimi bölümünden anonim seçip karşınıza gelen kutuyu doldurup tamam diyin :) afiyet olsun :)
(ve isminizi bağışlarsanız sevinirim )